KATEGORİ
Kıymetli Dostlarım,
"GELİŞİ GÜZEL ZAMANLAR" yoğun bir çalışmanın ardından nihayet çıktı. Seçkin kitapçılarda; D&R, idefix, kitapyurdu, ÖTÜKEN gibi internet mağazalarında sizleri bekliyor. 



"Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar kumsalda oynayan birer çocuk. İçine gönlünü boşalttığın şişeyi belki açarlar, belki açmazlar..."
Cemil MERİÇ

CEMİL MERİÇ

CEMİL MERİÇ
1912 Balkan Harbi sırasında, Yunanistan Dimetoka’dan Hatay’a gelen göçmen bir ailenin çocuğudur. Babası, Mahmut Niyazi Bey Antakya´da Ziraat Bankası müdürlüğü ve mahkeme reisliği yapmıştır. Hüseyin Cemil, 12 Aralık 1916´da Hatay Reyhanlı´da dünyaya geldi. Hatay Lisesini bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne girdi. Öğrenimini tamamlayamadan Hatay´a döndü. Bir süre ilkokul öğretmenliği, nahiye müdürlüğü, Fransızca öğretmenliği gibi işlerle uğraştı.  İstanbul Üniversitesi yabancı diller okulunda okutman olarak çalıştı. 1955´te gözleri görmez oldu. Fakat talebelerinin yardımıyla çalışmalarını ölümüne kadar sürdürdü. İstanbul Üniversitesinden emekli oldu. 1987'de İstanbul´da vefat etti.

      Cemil Meriç 38 yaşında iken gözlerini kaybetti. Ancak, çalışmalarını durmaksızın sürdürdü. Onun yeri hep kütüphane oldu.  Argoya, arenaya, ateş hattına, politikaya hiç yüz vermedi. Makalelerinde, yayımladığı eserlerde Asya’nın Avrupa ile hesaplaşma vardır. 150 yıldır gölgeler âleminde yaşayan ve insanından kopan aydının trajedisini anlatır. Kaypak, müphem, tarif edilmemiş, Avrupa’nın emellerini dile getiren ama bizim şuursuzca benimsediğimiz mefhumlar, ideolojiler, sloganları ters yüz eder.

En önemli eseri Bu Ülke’dir. Ayrıca Umrandan Uygarlığa, Kırk Ambar,  Jurnal, Bir Dünyanın Eşiğinde, Mağaradakiler, Bir Facianın Hikâyesi, Işık Doğudan Gelir, Kültürden İrfana gibi eserleri vardır.  

Bazı sözleri:       

* Ojbektiflik namussuzluktur! Ben tarafım; hakikatin tarafıyım...

* Bu memlekette gerici - ilerici yoktur. Namuslular ve namussuzlar vardır. Siz namuslulardan olunuz. Göreceksiniz, çok kalabalık olacaksınız.

* İmansız ve idealsiz nesiller türettik. Pusuda bekleyen yabancı ideolojiler setleri yıkılan ırmaklar gibi yayıldılar ülkeye.
* Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım: Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?"
* Aydın olmak için önce insan olmak lâzım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan; 'uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatın bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs...
* Çıplak sevimsiz uçsuz bucaksız bir dağ: zaman. Kıracaksın onu heykelleşeceksin. Hayat herkesin yaşadığı kimsenin yaşamaktan hoşlanmadığı bir komedya...

* Bu cüceler asrı ne dehaya inanıyor ne fazilete. Deha bir sümük meselesidir. Sanat bir virgül meselesi. Dahinin özelliği öldükten yirmi yıl sonra salaklara düşünceler ilham etmesidir...

* Her toplum bir kitaba dayanır: Ramayana, Neşideler Neşidesi veya Kur’an: Senin kitabın hangisi?
* Kıtaları ipek kumaş gibi keser, biçerdik. Kelleler damlardı kılıcımızdan. Bir biz vardık cihanda bir de küffar. 
Bozgun akşamları ihtiyar dev mazideki ihtişamından utanır oldu. Ben "Avrupalıyım" demeye başladı. Avrupalı dostları acıyarak baktılar ihtiyara: "Hayır" dediler. Sen bi,r "az gelişmişsin". Ve hristiyan Batının göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını "nişan-ı zişan" gibi gururla taşıdı aydınlarımız. 
* Cilalı Taş devrinden bu yana insanlığın en büyük zaferi 19. yy'da gerçekleşmiş. "Madde üzerinde hakimiyet" Kimin hakimiyeti? Üç buçuk Avrupalı'nın. Ya alt üst olan ruh dünyamız...
* Kamus bir Milletin hafızası. Kamusa (sözlük, kelimeler) uzaman el, namusa uzanmıştır. 
* Cam altından daha asil. İsrail peygamberlerinden beri lanetlenmiş bir maden altın. Adı tarihin tüm cinayetlerine karışmış. Cam güzel çünkü kalbi var kırılır. Deli İbrahim Osmanoğulları'nın en akıllısı. İnci balıklara atılmak için yaratılmış olmasaydı denizlerde ne işi vardı?

* Ne güzel tarif; "Gerici, bir toplumun gelişmesini sağlayacak hiçbir yeniliği istemeyen, her yönüyle eskiyi özleyen ve eski düzeni getirmeye çalışan (kimse)” (Meydan – Larousse). Tarifin tek kusuru bu ucûbenin hangi çağda, hangi ülkede yaşadığını söylememesi. Murdar bir hâl’den muhteşem bir maziye kanatlanmak gericilikse, her namuslu insan gericidir.

4. Murad’a, “Süleyman devrine dön!” Diye haykıran Koçi Bey'den Reşit Paşa’ya kadar Osmanlı Devleti’nin bütün ıslahatçıları gerici. Dante, yaşadığı çağdan iğrenir. Balzac eserini iki ezelî hakikatin ışığında yazar: Kilise ve krallık. Dostoyevski maziye âşık. Dante gerici, Balzac gerici, Dostoyevski gerici! Gerici, ilerici... Düşünce hürriyeti bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar, düşünce hürriyeti ve düşünce namusu.
* Bütün Kur'anları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalı'nın gözünde Osmanlı'yız; Osmanlı yani İslam. karanlık, tehlikeli, Düşman bir yığın! Avrupa maddeciliğine rağmen Hristiyan’dır; sağcısıyla solcusuyla Hristiyan. Hristiyan için tek düşman biziz: Haçlı ordularını bozgundan bozguna uğratan korkunç ve esrarlı kuvvet. genç cüce, müselsel zilletler sonunda ihtiyar devin zaaflarını keşfeder; ahde vefa, civanmertlik, merhamet... aşağıdan alır, hulus çakar, yaltaklanır ve... nihayet alteder devi. Cenk meydanlarında değil, yatak odalarında kazanılan bir zafer. Zavallı Türk aydını...Batılı dostları alınmasınlar diye hazinelerini gizlemeye çalışır. sonra uuntur hazineleri olduğunu. Düşmanın putlarını takdis eder, hayranlıklarını benimser, dev papağanlaşır.. * Avrupa materyalist olmasına rağmen Hristiyandır. Saf kan Hristiyan. Biz ise Müslüman olduğundan, Doğulu olduğundan, Türk olduğundan utanan, aczinden, tarihinden, dilinden utanan şuursuz bir yığın haline geldik.

Kendi kendine kazık atan, Efendilerimiz gücenmesin diye hazinelerini gübre ile kamufle eden bir İntelijansiya (aydınlar) Sonra Kıbrıs davasında Batı İnsanının bizi destekleyeceğini düşünmek gibi sazan balıklarını kahkahadan çatlatacak bir hamakat...  
* Düşünenin görevi: insanından kopan, tarihini unutan ve yolunu şaşıran aydınları irşada çalışmak, kızmadan, usanmadan irşat. 

* Yirmi aydın toplasanız meşrutiyetin bir bir aydını yapmaz. Dilsiz ve dinsiz. Adeta beyni ve gönlü çıkarılmış bu sürünün.

* ‘Halkın seviyesine ineceğiz’ diye, dilimizi papağanınkine benzetmek, halklaşmak değil, eşekleşmektir.

* Bu milletin bütün kütüphanelerini yaktılar. 1929′da ilk mektebi bitiren nesil kendini bir çöl ortasında buldu. Yeniden başladı alfabeye ve ölünceye kadar alfabede kaldı. Sonraki nesiller hep aynı yokluk, hep aynı sefalet içinde çırpındılar. 1929′da okuma-yazma bilenler 1930′da analfabet durumuna düştüler. Ve kendilerine zorla kabul ettirilen, dili çelik bir korse gibi, bir Çinlinin ayakkabısı gibi, ezip büzen bu yabancı harflere hiçbir zaman ısınamadılar.