KATEGORİ
Kıymetli Dostlarım,
"GELİŞİ GÜZEL ZAMANLAR" yoğun bir çalışmanın ardından nihayet çıktı. Seçkin kitapçılarda; D&R, idefix, kitapyurdu, ÖTÜKEN gibi internet mağazalarında sizleri bekliyor. 



"Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar kumsalda oynayan birer çocuk. İçine gönlünü boşalttığın şişeyi belki açarlar, belki açmazlar..."
Cemil MERİÇ

"OKU"MUYORUZ!




UNESCO tarafından yapılan araştırmaya göre kitap okuma oranında maalesef sınıfta kalmış durumdayız. Avrupa'da yüzde 21 olan kitap okuma oranı, Türkiye'de sadece on binde bir. Araştırmaya göre, günde ortalama 6 saat televizyon izleyip 3 saat internette gezinen Türk halkı ne yazık ki, kitap okumaya yılda sadece 6 saatini ayırıyor. Kitap İhtiyaç listesinde 235. Sırada bulunuyor. Bir Japon, yılda ortalama 25 kitap okurken; Türkiye’de bu oran kıyaslanmayacak kadar düşük... Türkiye’de her 95 kişiye 1 kahvehane düşerken, 65 bin kişiye 1 kütüphane düşüyor. Türkiye'de Kütüphane sayısı: 1435 Kahvehane sayısı: 400 bin üzerinde… Ülkemizde kitap okuma oranı % 5 iken, TV izleme oranı %95…
Eğer siz beyninizi ve kalbinizi doğru bilgilerle doldurmazsanız, bu boşluğu şeytan dolduracaktır. Biliyorsunuz “boş insanı” Şeytan doldurur.

      

   İSKENDER PALA Diyor ki:

“Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı ISBN Ajansı ile
Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’nden edindiği bilgilere göre;
Toplam kitap sayısının nüfusa oranına göre, 2013 yılında kişi başına 7,1 kitap düştü.”

… Siyaset ortamının hareketliliğine kapılıp vıdı vıdı laf ve atışma üretmek yerine kitap okumamız gereken bir çağdayız. Mesela kişi başına düşen yedi kitabın kaçını biz okuduk? Mesela bir yılda kaç kitaba bütçemizden para ayırdık? Arkadaşlarımızdan kaçıyla kitaplar üzerine sohbet edip zamanımızı değerlendirebiliyoruz? Kitaba ayırdığımız para, eğlenceye veya cep telefonu faturalarına ödediğimizin kaçta kaçı?
Böyle bir hassasiyetimiz var mı? Yoksa yalnızca gazete ve televizyon haberleriyle kültürlü kalmaya mı çalışıyoruz?

Düşünün ki henüz basımevleri kurulmamış, henüz kitapçı vitrinleri yok. Bunun yerine kitaplar el ile yazılıyor ve çok ama çok pahalı. Ancak belli bir süre için kiralanarak okuma bahtiyarlığına ereceğiniz birkaç kitaptan gayrı kütüphanelere bile uzak olduğunuz çağlar. Şehirde bir sahaf var ise o şehrin münevver sayıldığı zamanlar yani. Dahasını da düşünün; hani savaşların, istilaların, yangınların yok ettiği o el emeği göz nuru elyazması kitapları.  Haçlı seferlerini, Cengiz ve Hülagu akınlarını… Şah İsmail’i düşünün mesela, Çaldıran’a gelirken yanında getirdiği iki kitap ustasını, Hattat Nişaburlu Şah Mahmut ile nakkaş Behzad’ı. Hani olur da Yavuz’un eline geçerler diye bu iki ustayı mağarada sakladığını, savaş meydanından kaçıp giderken de önce onları kaçırdığını… Kitaba ulaşmanın zor olduğu çağlarda değiliz. Çok şükür ki iki veya üç yüz sene evvelki şartlarda değiliz. Bir kitabı okuyabilmek için 200 koyun verip satın almak zorunda kalmıyoruz.
   
Ben öğrencilerime daha ilk yılın ilk derslerinde “Çantanızda mutlaka bir kitap bulunsun” diye tembih ile ilave ederim: “Herhangi bir gün, şehrin herhangi bir yerinde size rastlarsam ‘Çıkar bakayım okuduğun kitabı!’ diye kontrol yaparım. Ve eğer o gün çantandan kitap çıkmazsa sınıfı geçme şansın kalmamıştır!”