KATEGORİ
Kıymetli Dostlarım,
"GELİŞİ GÜZEL ZAMANLAR" yoğun bir çalışmanın ardından nihayet çıktı. Seçkin kitapçılarda; D&R, idefix, kitapyurdu, ÖTÜKEN gibi internet mağazalarında sizleri bekliyor. 



"Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar kumsalda oynayan birer çocuk. İçine gönlünü boşalttığın şişeyi belki açarlar, belki açmazlar..."
Cemil MERİÇ

KİTAP SEVGİSİ

Kitap sevgisi

“Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı ISBN Ajansı ile Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’nden edindiği bilgilere göre; Toplam kitap sayısının nüfusa oranına göre, 2013 yılında kişi başına 7,1 kitap düştü.”

… Siyaset ortamının hareketliliğine kapılıp vıdı vıdı laf ve atışma üretmek yerine kitap okumamız gereken bir çağdayız. Mesela kişi başına düşen yedi kitabın kaçını biz okuduk? Mesela bir yılda kaç kitaba bütçemizden para ayırdık? Kaç adet sahaf veya kitapçı ile selamlaşıyoruz? Arkadaşlarımızdan kaçıyla kitaplar üzerine sohbet edip zamanımızı değerlendirebiliyoruz? Kitaba ayırdığımız para, sigaraya, eğlenceye veya cep telefonu faturalarına ödediğimizin kaçta kaçı? Böyle bir hassasiyetimiz var mı? Yoksa yalnızca gazete ve televizyon haberleriyle kültürlü kalmaya mı çalışıyoruz?

    Soruları siz zihninizde çoğaltınız isterseniz. Sonra da ilk aldığınız kitabı düşününüz. Harçlığınızdan ayırıp para ödeyerek okuduğunuz o kitabın lezzetini hatırlayınız. Uzak bir hatıra belki; belki de zihninizde hiç böyle bir iz kalmamış...

    Bir de gerilere, daha gerilere gidin isterseniz. Düşünün ki henüz basımevleri kurulmamış, henüz kitapçı vitrinleri yok. Bunun yerine kitaplar el ile yazılıyor ve çok ama çok pahalı. Ancak belli bir süre için kiralanarak okuma bahtiyarlığına ereceğiniz birkaç kitaptan gayrı kütüphanelere bile uzak olduğunuz çağlar. Şehirde bir sahaf var ise o şehrin münevver sayıldığı zamanlar yani. Dahasını da düşünün; hani savaşların, istilaların, yangınların yok ettiği o el emeği göz nuru elyazması kitapları.  Haçlı seferlerini, Cengiz ve Hülagu akınlarını… Şah İsmail’i düşünün mesela, Çaldıran’a gelirken yanında getirdiği iki kitap ustasını, Hattat Nişaburlu Şah Mahmut ile, nakkaş Behzad’ı. Hani olur da Yavuz’un eline geçerler diye bu iki ustayı mağarada sakladığını, savaş meydanından kaçıp giderken de önce onları kaçırdığını.

    Velhasıl atalarımızın kitaplarını, kütüphanelerini, kitapla ilgili esnafını ve sanatçılarını düşününüz. Onların haline bakarak bugün neden kitap okumamız gerektiğini anlayabiliriz zannederim. Kitaba ulaşmanın zor olduğu çağlarda değiliz ve okunmak üzere hazırlanan her kitap, aynı zamanda okuyucunun alım gücüne göre de uygun sayılıyor. Çok şükür ki iki veya üç yüz sene evvelki şartlarda değiliz. Bir kitabı okuyabilmek için 200 koyun verip satın almak zorunda kalmıyoruz.

    Ben öğrencilerime daha ilk yılın ilk derslerinde “Çantanızda mutlaka bir kitap bulunsun” diye tembih ile ilave ederim: “Herhangi bir gün, şehrin herhangi bir yerinde size rastlarsam ‘Çıkar bakayım okuduğun kitabı!’ diye kontrol yaparım. Ve eğer o gün çantandan kitap çıkmazsa sınıfı geçme şansın kalmamıştır!” (Hiçbir gün kitapsız bir öğrencime rastlamadım, çok şükür)

Bu ülkenin birinci problemi okumayan, kitapsız, bilgisiz ve ucuz yaşayan nesillerin okuyarak hayata kazandırılmaları problemidir. Eğer bunu halledebilirsek, insanlar sloganlarıyla kavga zemininden fikirleriyle ikna konumuna yükselirler. Ne demişti Namık Kemal: “Barika-i hakîkat müsâdeme-i efkârdan doğar (Hakikatin şimşeği fikirlerin çarpışmasından doğar).”                      İSKENDER PALA - 14.01.2014