KATEGORİ
Kıymetli Dostlarım,
"GELİŞİ GÜZEL ZAMANLAR" yoğun bir çalışmanın ardından nihayet çıktı. Seçkin kitapçılarda; D&R, idefix, kitapyurdu, ÖTÜKEN gibi internet mağazalarında sizleri bekliyor. 



"Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar kumsalda oynayan birer çocuk. İçine gönlünü boşalttığın şişeyi belki açarlar, belki açmazlar..."
Cemil MERİÇ

TOPRAĞI SAVUNMAK

 

1998 yılına doğru, ''toprak uzakta kaldı, elif artık cüzlerde'' diye yazmıştım. Dizenin ikinci bölümü, 28 Şubat sürecine bir tepkiydi. Kur''an Kursları ve İmam Hatip okullarına getirilen kısıtlamalar, bazı yasaklar. Birincisi de, müteahhitlerin ve inşaatların hızlı bir şekilde hayatımıza girmesi. Demek o zaman, ikisini de aynı görmüşüm.

Evet, topraksız bir hayata doğru gidiyoruz. Kendimizi adeta beton duvarlardan, bloklardan oluşan bir yaşamın içine hapsediyoruz. İsmi bile sevimsiz: Yeni yaşam alanları.

Toprak insanın aslıdır, atasıdır. Sadık yarimiz. Ana yurdumuz. Baba ocağımız. Ev sahibi. Herkesin inmek zorunda olduğu son durak.

İnsan ölür, ağaç kurur, demir erir, taş çatlar, metal yorulur, beton dağılır; toprak dayanır. Türkümüz gelsin: ''Toprak oldum da dayandım.''

Vefalıdır. Bakarsan bağ olur. Bitki örtüsü, yani elbisesi, ayda bir değişir. Çiğdemle başlar, papatyayla devam eder. Beton ise hep aynıdır. Donmuş, dondurulmuş bir şey. Hayatsız.

Beton maddiyatı, toprak maneviyatı temsil ediyor gibidir. Biri rakam, diğeri harf. Toprak berekettir. Beton ise bire hiç verir. Tanışlık ve uzaklık. Karşı dairedeki komşuyu tanımamak. Hatta sakınmak.

İsmet Özel, Bir Yusuf Masalı''nı ''suyun sızladığını kimseler bilmez'' dizesiyle bitirmişti. Bana kalırsa, betonun ve asfaltın altında kalan toprağın da durumu bu. Kendini gösterememiş yetenek gibi. Yağmur, toprağa, tabiata değmeden ziyan olup gidiyor. On dakika sonra, ona dair bir iz kalmıyor.

***

On beş yıldır Marmara ve Batı Karadeniz bölgesine geziler düzenliyoruz. Dağlar, ovalar, çayırlar, sulak alanlar. Köy ve kasabalar.

Bu süre boyunca, birinci sınıf tarım arazilerinin ve orman bölgelerinin nasıl yağmalandığına, yapılaşmaya açıldığına şahitlik ettik. Birçok yerde, tabiatı yerinden oynattılar. Ağırlığından daha fazlasını tüketen tırtılları düşünün. Öyle. Hayati öneme sahip o güzelim yerler, sanayi tesisleriyle, sitelerle, bloklarla doldu. Bir de bunların beraberinde getirdiği bazı olumsuzluklar var. Pek bahsedilmez. Birçok köylüyle, çiftçiyle, konuştuk, dertleştik. Barbarları bekliyorlar. Şimdi, bu ''hücum'' durdurulmaya çalışılıyor. Birtakım tedbirler alınıyor. Fakat çok geç kalındı. Tahribat inanılmaz.

''Uzaklar'' böyle de, ''yakınlar'' nasıl? Evimizin beş yüz metre ilerisine TEM 1 konutları inşa edildi. 150,000 metrekarelik bir alana 3,100 daire doldurdular. Metrekareye birden fazla insan düşüyor. Düşmek, herhalde budur. Yanı sıra, ''ticari ünite'' adı altında şu kadar dükkân, market. Küçük bir köye koca bir şehri sığdırmak gibi. Karaman, Kırşehir veya Bayburt''un nüfusu kaç? Bu durum, evvela, insana ve onun aziz hatırasına saygısızlık. ''Talep var'' diyerek kabahatimizi hafifletemeyiz. Sahi, ''medeniyet'' dediğimiz şey nedir?

Yetmedi, bitmedi. Son boş alana da TEM 2''yi yapıyorlar. 17,000 metrekareye 414 konut, 34 ticari ünite. Birinciyle arasındaki mesafe yüz metre kadar. Tekrar edelim: Türkiye''de nüfusun en yoğun olduğu bir bölgedeki son boş alan. Bu nasıl bir ihtirastır, gidişattır, anlamak mümkün değil.

Bunlar oluyor, yapılıyor. Yol ise aynı yol. Her gün korkunç bir trafik. Eziyet.

İşte böyle bir tabloyu önümüze koyuyor ve ''ülkemiz şantiyeye döndü'' diye övünüyoruz. ''Hızla büyüyen inşaat sektörü'' diyoruz. Sonrasını düşünen pek yok. ''Bu gidiş nereye?''

***

Toprakla aramız açıldıkça, betona yaklaştıkça, o boşluğu, dünyevî şeyler dolduruyor. Hayat, düşenin kaldığı bir cendereye dönüşüyor. İnsan ölümlü olduğunu bile unutabiliyor. Oysa toprak, geldiğimiz ve gideceğimiz yeri hatırlatır bize. Sürekli ''yanlış yapma'' diye ikaz eder.

Diyelim ve bitirelim: Yanlıştan dönmek, döneklik değildir.

 

İBRAHİM TENEKECİ - YENİ ŞAFAK 13 EYLÜL 2014