KATEGORİ
Kıymetli Dostlarım,
"GELİŞİ GÜZEL ZAMANLAR" yoğun bir çalışmanın ardından nihayet çıktı. Seçkin kitapçılarda; D&R, idefix, kitapyurdu, ÖTÜKEN gibi internet mağazalarında sizleri bekliyor. 



"Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar kumsalda oynayan birer çocuk. İçine gönlünü boşalttığın şişeyi belki açarlar, belki açmazlar..."
Cemil MERİÇ

ZAMAN VE ZAMANE

Bana mı öyle geliyor, yoksa gerçekten siz de hissediyor musunuz; herkes bir şeylerden şikâyet ediyor, herkes bir şeyleri veya birilerini eleştirip duruyor.
Hiç kimse kendim düzeleyim, gördüğümü düzelteyim demiyor; bilakis herkes başkalarının düzelmesini, gördüklerinin yabancı bir el ile düzeltilmesini istiyor. Bunun için sayısız önerilerde bulunan, hiç durmadan akıl öğreten, dünyaya düzen veren insanların sayısı her geçen gün artıyor.  Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend’indeki o ünlü beyti hatırlamak kimsenin aklından geçmiyor. Demişti ki üstad; “Onlar ki verir laf ile dünyaya nizâmât / Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde”  Yani ki, “Dünyaya nizam vermek için ahkâm kesip duran adamlar, kendi evlerine baksa, (eleştirdikleri) binlerce hatayı kendilerinde görebilirler!”
    Dünyanın öyle bir zamanına geldik ki, siyasette, ticarette, hatta nezakette bile hiç kimse kalbindekini söylemiyor, yalnızca dilindekini söylüyor. Dilde hemen oluşturuluverilen cümleler maalesef menfaat, riya ve yalanı telaffuz eder. Eskilerin “Li-külli makâmin makâl; li-külli ormanin çakal” diye bir tekerlemesi vardır. İlk bakışta “Her makama uygun bir söz bulunduğu gibi her ormana göre de bir çakal bulunur” demeye gelir. Yani olumlunun karşısında olumsuz da bulunur. Ancak sözdeki “makam” kelimesini musıki makamı değil de “mevki, mansıp ve rütbe” anlamıyla yorumladığımızda “Her makam, (üst perdeden) konuşup duran birilerince kapışılmıştır” sonucuna ulaşırız. Birinci yorum insan için olması gereken, ikinci yorum ise maalesef bugün vaki olandır. Makamlar, kalbindekini değil, dilindekini söyleyenler içindir. İsterseniz birkaç gün çevrenize kulak verin; uluslararası konularda birbirlerine laf yetiştirmeye çalışan liderleri, gündelik siyasetin ağız dalaşlarını, bir alışveriş pazarlığından sahte dostluk gösterilerini dinleyin. Eğlenceli bir oyun gibi izleyin olup bitenleri ve bazı insanların sözlerinin artık makama uygun olmaktan çıkıp çakallık gayretine yöneldiğini görmeye başlayın. Zannederim hiçbir dönemde bir ormanın çakalı olmak bu kadar revaçta olmamıştı. Akl-ı selim ile düşünüldüğünde makama asalet katacak söz sahibi olması gereken bazı insanların kul hakkını çiğneyecek kadar değerleri hiçe saydığını görmek sizi üzmesin.  Gözlerinizi kendinize çevirin ve başkasında gördüğünüz bir olumsuz vasfın sizde olup olmadığını kontrol edin. Çünkü başkalarını tenkit ederken dürüst olup kendimize baktığımızda aynı dürüstlüğü göstermiyorsak, vicdanımızla hesaba oturma vakti gelmiş demektir. Hiç kimse, şikâyet ettiği bir halin sorumluluğundan vareste değildir. Her neden şikâyet ediyorsak, onda büyük veya küçük, bizim bir ihmalimiz bulunabilir. Soru şudur: Acaba eleştirdiğimiz her durum veya uygulamanın eleştiri konusu olmasında bizim katkımız ne kadardır? i.pala@zaman.com.tr
 
Berceste
“Devlete göre âsitâne olur
Her kuş için bir âşiyâne olur
Sanmanız halk olur zamana göre
Belki halka göre zamane olur”  
Devlete göre başkent olur. Her kuşun yuvası kendi cüssesine ve ihtiyacına göredir. Halkın zamana göre olduğunu zannetmeyin; bilakis, halka göre zaman (ve zamane insanı) olur (insanlar nasıl yaşarsa zaman öyle akar).
 
HÜVESİNE GÖRE DARABESİ OLUR
“Hû” kelimesi  Arapçada “o” anlamında bir zamir olup “Allah” ism-i celilini karşılar ve dilbilgisinde “Hüve” diye okunur. Medrese eğitiminde fiillerin çekimi yapılırken talebelere ilk öğretilen en basit bilgi de “darabe’nin altında hüve gizlidir (her fiilin bir öznesi vardır; yani darabe=dövdü, denildiğinde bir dövenden söz etmiş oluruz)” kuralıdır.
    Fatih zamanında İstanbul’da Pazarlı dedikleri mektep kaçkını bir divane yaşarmış. İlim erbabı onun hem bilgisinden, hem hikmetinden, hem de delice sözlerinden zevk alır, arada sırada takılırlarmış. Bakmışlar ki bir gün tekkenin birinde bizim Pazarlı molla bir köşede dalgın, huzur ve rahat içinde oturmuş, tekke duvarındaki celi hat eseri devasa  “Hû (Hüve)”  yazısına bakmakta, kendi âleminde tefekkür âleminde gezinmekte. Gelenlerden biri takılmış:
    “Bre Molla Pazarlı, sizin medresede ‘darabe’nin altında hüve gizlidir’ derler. Şunun gibi büyük Hüve darabenin altında nasıl gizlenir acep?”
    Pazarlı samimiyetle açıklar:
    “Ne şaşkın delilersiniz siz bre, hüve’si-ne göre darabe’si olur bilmez misiniz?”
    Hamiş; Hüvesine göre darabelerin çok olduğu bir zamandayız.

İSKENDER PALA - 10.09.2013