KATEGORİ
Kıymetli Dostlarım,
"GELİŞİ GÜZEL ZAMANLAR" yoğun bir çalışmanın ardından nihayet çıktı. Seçkin kitapçılarda; D&R, idefix, kitapyurdu, ÖTÜKEN gibi internet mağazalarında sizleri bekliyor. 



"Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar kumsalda oynayan birer çocuk. İçine gönlünü boşalttığın şişeyi belki açarlar, belki açmazlar..."
Cemil MERİÇ

DERT SÖYLETİR KALEM YAZDIRIR

Kalemle ilgili bir yazıyı bilgisayarda yazmak istemem. Bu doğru olmaz.
Elime alışmış kalemlerden birini tercih edeyim. Yıllardır birlikte olduğumuz. Seçtim: 1953 üretimi Sheaffer Snorkel. Mürekkebimiz koyu mavi olsun.


Ahmed Amiş Efendi, “Dağı dağ, taşı taş olarak gördüğün müddetçe mürşide muhtaçsın” demiş. Buradan söyleyelim: Kaleme sadece “yazma aracı” gözüyle bakanlardan değiliz. Dahası var.
Kâğıt, kalem ve mürekkep, bizim için toprak, hava ve su gibidir. Peki, ateş nerede? Onun yanına da yazma tutkusu gelsin.
Dolma kalem sevdası, “birkaç güzel kalemim olsun yeter” niyetiyle başlar. Fakat orada durmaz. Böylece kâğıt, kalem ve mürekkepten meydana gelen bir dünyaya adım atmış olursunuz. Türlü renkler, çeşitli uçlar, birbirinden güzel defterler. Boş mürekkep şişelerini bile elden çıkarmaya kıyamazsınız. Evet, yaşanmışlık. Burası artık “heves ve özen”dir.


Yeni bir kalem aldığım vakit, önce onu yakından tanımaya çalışırım. Özelliklerini bilmek isterim. Uç kalemin kalbidir. Ucunu sabırla incelerim. En sonunda mürekkebine karar veririm. Hadi bismillah. Ucun kâğıda ilk dokunuşu. Çıkan sesi duymak için dikkat kesilmek.
“Yeni” dediğime bakmayın siz. 1920 ile 1950 yılları arasında imal edilmiş dolma kalemleri tercih ediyorum daha çok. Kalemin sanat olarak görüldüğü yıllar. Malzemenin hep iyisi kullanılmış. Çünkü kalem dünyasında büyük bir rekabet yaşanıyor. Kaliteli üretim yapmak gerekiyor.
Bir zaman sonra belli marka ve modellere yakınlık oluşuyor. Kalem aldığınız yerler de sizi tanıyor veya tanımaya başlıyor zaten. Mesela Kalemci Murat Usta hangi kalemleri sevdiğimi bilir. Beni ilgilendiren bir kalem gelirse ayırır. Haber verir.
İşte elimde tutuyorum. Altmış yıl önce üretilmiş Parker Duofold. Kutusunun içinde. İlk günkü gibi tertemiz duruyor. Sahibi yazmaya kıyamamış. Özenle saklamış. Şimdi bir başkasının oldu. Bir yabancının. O yüzden, alınan her şeyin kullanılmasından yanayım.
Sıklıkla duyduğumuz bir ifade: “Artık devir değişti.” Cep telefonlarının not defteri olarak kullanıldığı günlerdeyiz. Teknoloji çağındayız. Şairler şiirlerini çoğunlukla bilgisayarda yazıyor. Müsveddenin güzelliği nerede kaldı?
Genç arkadaşlarımızla beraberken, bazen, “kalemi olan var mı” diye soruyorum. Diyelim ki on kişiyiz. Bir kalem çıkmıyor. Sorumuz belli: Böyle bir zamanda, bu yazı kime ne anlatır?
Hemen karamsarlığa kapılmayalım. Umut verici olan şu: Özellikle dolma kaleme hatırı sayılır bir dönüş söz konusu. Hayır, nostalji yaşamak için değil. Hayatındaki mühim bir eksikliği tamamlar gibi.
Dolma kalem, hediye edilen ama pek kullanılmayan bir şey olarak tanımlanıyordu. İşin o kısmını bilemem. Bildiğim, birçok insanın dolma kaleme kesin dönüş yaptığıdır. Siteler kuruyor, sosyal medyada örgütleniyor ve belli günlerde buluşuyorlar.
Yazı kültürü, aynı zamanda yeni arkadaşlar demektir. Ortak özellik iyidir. Münasebetin ömrünü uzatır.
Kalem merakı olan yahut koleksiyon yapan bir arkadaşınızla buluştunuz. İlk soru budur: “En son ne buldun?” Bulduğunuz, onun da peşinde olduğu bir kalemse eğer, hafif bir burukluk yaşanır. İkinci soru gelir: “Yanında mı?”


Birbirlerini tamamlayan iyi kalem, güzel kâğıt ve doğru mürekkep, insanda yazma isteği uyandırır. Sıklıkla yazmak istersiniz. Bu şekilde yazınız bile düzelebilir.
Yazma isteği, nice esere kapı açmıştır. Kendimden biliyorum. Kalemi kâğıdın üstünde öylesine gezdirirken, bir dizenin yahut cümlenin aniden parlaması. Sayfanın şenlenmesi, anlamın hayat bulması.
Bunu biliyoruz: “Dert söyletir.” Tamamlamış olalım: Dert söyletir, kalem yazdırır.